Çevresel Sürdürülebilirlik

cevresel_surdurulebilirlik

Çevre ve doğal kaynaklar, dünyada hayatın varlığının devam etmesi için en temel gerekliliktir. Doğal yaşam olmadan hayatın devam etmesi mümkün değildir. Doğa sadece insan yaşamı için gerekli olan yaşam koşullarını sunmakla kalmayıp aynı zamanda meydana getirilen ekonomik toplum düzeni için de gerekli olan kaynakları sunmaktadır. Örneğin insan vücudunun %75’ini oluşturan su, aynı zamanda biyoçeşitliliği sağlayan temel bir ekosistem alanı, gıda temini için önemli bir alan, balıkçılık gibi ekonomik faaliyetlerden dolayı önemli bir gelir kaynağı, içecek, tekstil vb. birçok farklı sektörün üretim süreçlerinde kullanılan temel girdilerden biridir. Bu çerçeveden bakıldığında, çevre ve doğal kaynaklar, insan ve toplumdan ayrı düşünülemeyecek unsurlardır.

Tüketim ihtiyacının arttığı, taleplerin değiştiği günümüzde çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki etki de artmaktadır. Çevrenin bozunumu; doğal dengenin değişmesi, iklim değişikliği, kuraklık, türlerin yok olması gibi dünyamıza kalıcı etkiler bırakan sonuçlar doğurmaktadır. Artan nüfus ve buna bağlı olarak artan tüketim ihtiyacı da bu değişikliği hızlandırmaktadır.

Dünyamızda kaynaklar hızla tükenmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı1, sadece enerji üretimi kaynaklı su tüketiminin, 2035 yılında 2012 yılı verilerine oranla %85 artacağını hesaplamaktadır. Aynı dönem içinde enerji talebinin de üçte biri kadar artması beklenmektedir. Başka bir deyişle, ekonomik faaliyetlerin devam etmesi için doğal kaynakların temininin sürekliliği ciddi risk ve hayati öneme haiz bir konudur. Çevre ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi; plansız tüketim eğiliminden kaynaklanan etkilerin azaltılması ve yönetilmesi adına, doğal kaynakların uzun dönemli ekonomik, sosyal ve çevresel gelişme unsurları arasında bir denge sağlanarak yönetilmesini ve bu şekilde çevrenin korunmasını amaçlamaktadır.

Sürdürülebilirlik, 1970’lerden itibaren kullanılmaya başlanan bir kavramdır. 1987 Birleşmiş Milletler Komisyonu’nda sürdürülebilirlik olgusu “Gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, insanlığın günlük ihtiyaçlarının temin edilmesi, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahip olmasıdır” tanımıyla yer almıştır. Sürdürülebilir kalkınmanın küresel bir anlayış olarak benimsenmesi ise 1992 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda yayınlanan Rio Deklarasyonu ile olmuştur. Günümüzde sürdürülebilir üretim ve tüketim, çevre ve ekonomik gelişmeyi ayrıştırma (decoupling), düşük karbonlu büyüme, yeşil ekonomi, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma ve iklim değişikliğine uyum gibi kavramlarla uluslararası gündemde yer bulan sürdürülebilirlik anlayışı, 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan 2030 Gündemi Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uluslararası kalkınma ve küresel refah gündeminin merkezine oturmuştur.

Türkiye’de çevre ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi anlayışı gelişme sürecindedir. Ülkemizde nüfus ve kentleşme hızla artmakta, ekonomik faaliyetler de bu doğrultuda hızlanmaktadır. 2016 yılında Türkiye’nin gayrı safi yurtiçi hasılası %3,2 artmıştır. Aynı yılda katma değerin en çok artış gösterdiği sektör %4,3 ile sanayi sektörü olmuştur. Bu doğrultuda kaynak tüketimimizin de arttığı görülmektedir. 2016 Yılı Ulusal Enerji Denge Tablosuna göre, toplam enerji arzı 136.229 ton eşdeğer petrol olup, bunun %22’si yerel üretim kaynaklarından sağlanmıştır. Aynı yıl için toplam enerji tüketimi ise 104.576 ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir. Tüketim sektör bazında değerlendirildiğinde, sanayi kaynaklı enerji tüketiminin ilk sırada geldiği gözlenmektedir.

Çevrenin ve doğal kaynakların korunması, ülkemizde kapsamlı ve detaylı bir şekilde mevzuat ve politika belgelerinde ele alınmaktadır. Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde yayınlanan ve/veya güncellenen kanun ve yönetmeliklerle Türkiye’nin kuvvetli bir çevre mevzuatı bulunmaktadır. Bununla birlikte, mevcut mevzuatın uygulamalarının etkinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması ve etkin şekilde uygulanması ile ilgili gelişme alanı bulunduğu görülmektedir. Ek olarak çevre ve doğal kaynak yönetimindeki performansın takip edilebilmesi için veri üretilmesi önem taşımaktadır. Bu doğrultuda ülkemizde de çevre ve doğal kaynak yönetimi verilerinin temini ve temin edilen verilerin standardizasyonu doğrultusunda gelişim alanı olduğu görülmektedir. Belirlenen strateji, hedef ve eylemlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini ülke çapında kurumlar arası ortak bir düzlemde takip edebilmek, gerektiğinde uluslararası verilerle karşılaştırmak için verinin standartlaştırılması önem teşkil etmektedir. Benzer şekilde, mevzuata uyum için gerekli teşvik ve ceza uygulamalarının geliştirilmesi de çevre koruma adına büyük önem taşımaktadır. 3 Ek olarak, çevre politikalarının oluşturulmasında girdi olacak verileri çeşitli mevzuatla toplama ve işleme ile yetkilendirilmiş kurumların arasında bütüncül ve sürdürülebilir bir veri transferi mekanizmasının kurulması, etkili uygulamanın sağlanması açısından önem arz etmektedir.

Özellikle sanayi büyüme ve artış hızında önemli bir aşamada olan Türkiye’de gelecek dönemde çevre ve doğal kaynakların yönetimi konusunun sürdürülebilirlik ekseni ile ilişkilendirilmesi azami önem taşımaktadır. Ulusal ve uluslararası dinamikler, Türkiye’nin bu doğrultuda eyleme geçmesini de gerektirebilecektir. Çevrenin korunması, doğal kaynak yönetimi ve sürdürülebilirlik alanında Türkiye’nin kalkınma öncelikleri ve stratejileri ile uyumlu olacak şekilde ele alınacak, ülkemizin gelecek dönem ekonomik gelişimini sekteye uğratmadan, çevresel öncelikleri de göz önünde bulundurarak kurgulanacak öncelik alanları belirlenmelidir.

Bu doğrultuda Türkiye’nin çevre ve doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi alanında önceliklendirilmesinde fayda görülen temel hedefler aşağıda özetlenmektedir:

– İklim dostu, düşük karbonlu bir kalkınma modelinin oluşturulması,
– İyi çevre durumu odaklı araştırma geliştirme (Ar-Ge) ve inovasyon stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulamalarının yaygınlaştırılması,
– Çevre ve doğal kaynak yönetimi konusunda ulusal ve sektörel kapasitenin geliştirilmesi,
– Sürdürülebilirlik, çevre ve doğal kaynaklar hakkında farkındalığın arttırılması,
– Ulusal bazda çevre ve doğal kaynaklara ilişkin mevcut durumun tespiti ve gelecekteki değişimlerin izlenmesine yönelik olarak izleme ve veri yönetim kapasitesinin ve altyapısının geliştirilmesi,
– Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına uyum sağlanması ve Plan dönemindeki oluşturulan tüm strateji ve eylem planlarının Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına uyumlu olarak belirlenmesi,
– Çevre yönetimi ve korunması ile ilgili teşvik ve araçların çeşitlendirilmesi.

NABU TURKEY SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE YÖNETİM SİSTEMLERİ DANIŞMANLIĞI olarak Kurumsal Sürdürülebilirlik hakkında hizmetlerimizi vermekteyiz. Daha detaylı bilgi için bizlerle iletişime geçin.